Günümüzde Almanya'da yaşayan PKK yöneticisi Muzaffer Ayata'nın, Şehit Binbaşı Esat Oktay Yıldıran amirliği döneminde Diyarbakır Askeri Cezaevi'ndeki yaşadıklarını soru-cevap (röportaj) şeklinde anlattığı Aram Yayınları tarafından yayınlanan Diyarbakır Zindanı Cilt 1, sayfa 116, 215-216 ve 219-220'de geçen soru ve cevabı sizlerle paylaşmak istedim.
"Türk olduğunuzu kabul etme" gibi istemleri ne oldu?
Bu sorun fazla tartışılmadı. Esat Oktay artık konuyla ilgili ısrarından vazgeçmişti. Gerçi onun literatüründe "Kürt" sözcüğü yoktu.
Sistemin böylesine fütursuz işlemesi biraz da Esat'ın kişisel özelliklerine bağlı gibi gözükmüyor mu?
- Kuşkusuz öyle. Bu işler iyi bir örgütçülük gerektirir. İyi bir denetçinin, iyi bir örgütçünün yapabileceği şeyler bunlar. Doğal olarak bu özellikler pek çok insanda bulunmaz. Bir amaç için emrindeki insanlara sınırsız yetki vermek, bu yetkilerin amaç için kullanılmasını denetlemek, kendinde yoğunlaştırmak büyük bir istek ve yetenek sorunudur. Bu bakımdan Esat Oktay yetenekli, istekli, çalışkandı. Bu sistemin aksatılmadan çalıştırılmasında Esat Oktay'ın kendisini katmasının küçümsenmeyecek payı var. Çok az subay, görevli, bu tempo ve enerjiyle kendini tümden katarak çalışabilir, kendini bu işe adayabilir ... Subaylar ve erler üzerinde güçlü bir denetim mekanizması var. Esat harıl harıl çalışıyor. Gecesini gündüzüne katıyor. Cezaevinden çıkmıyor. Askerler fantezilerini, yaratıcılıklarını konuşturuyor, tutuklular ellerinde birer kobay. Esat Oktay hepsini izliyor. Sonuçları olumsuz yönde tutuklular üzerinde etkili oluyorsa, onu değerlendirip genelleştiriyor ve tüm cezaevine uygulanıyor.
İşkenceci kişilikleri bakımından Esat'la Mamak Askeri Cezaevi Müdürü Raci Tetik'i kıyaslayacak olursak, hangisi daha baskın gelir?
Öncelikle bu işkencecileri, oluşturulan sistemin, kendilerini çevreleyen koşulların dışında ele almak doğru olmaz. Eğer Raci yaratılmış Diyarbakır cehennemine zebani olarak atansaydı oranın bir dişlisi, bir parçası olacaktı. Bir Esat kadar şevkli olmasa da, kendini tümden katmasa da aynı görevi üç aşağı beş yukarı yerine getirecekti.
Örneğin korkak, pısırık, beş para etmez üsteğmen A. Osman Aydın yaratılmış o sistemde bir "Fatih"ti... Raci Tetik'in eline su bile dökemez, ama yaptıkları, ettikleri onunkinden çok çok fazladır. Çünkü esas yaptıran, nicel veya nitel oranını belirleyen sistemin kendisidir. Esat'ı ortaya çıkaran, devletin Diyarbakır'a biçtiği roldü. Her şey mubah görülmüştü, her yetki verilmişti. Esat Oktay da yetkileri kullanıyordu. Mamak'a da aynı rol biçilseydi, Esat Oktaylar çıkardı. R. Tetik, "Esat Oktay" olurdu... Kişinin rolünü de küçümsememek gerekir. Kendisini katma durumu, işleyişi şöyle veya böyle etkiler... Ancak insanlığa karşı suç işlemiş işkenceciler arasında bir kıyaslamaya gidilmesini doğru görmüyorum. İşkenceci işkencecidir. Birinin daha az, diğerinin daha çok işkence yapması, onların niteliklerini değiştirmez. Toplum içindeki yerleri, kişilikleri, özellikleri, suçlan aynıdır, değişmez... Ama yine de diyebilirim ki, mevcut koşullarda Esat hepsini bastırır. Diyarbakır diğer cezaevlerinden amaç ve uygulamalar açısından ayrı, özel bir yere oturtuluyorsa, kuşkusuz bunun işleticisi Esat Oktay'ı da ayrı bir yere oturtmalıyız.
"Türk olduğunuzu kabul etme" gibi istemleri ne oldu?
Bu sorun fazla tartışılmadı. Esat Oktay artık konuyla ilgili ısrarından vazgeçmişti. Gerçi onun literatüründe "Kürt" sözcüğü yoktu.
Sistemin böylesine fütursuz işlemesi biraz da Esat'ın kişisel özelliklerine bağlı gibi gözükmüyor mu?
- Kuşkusuz öyle. Bu işler iyi bir örgütçülük gerektirir. İyi bir denetçinin, iyi bir örgütçünün yapabileceği şeyler bunlar. Doğal olarak bu özellikler pek çok insanda bulunmaz. Bir amaç için emrindeki insanlara sınırsız yetki vermek, bu yetkilerin amaç için kullanılmasını denetlemek, kendinde yoğunlaştırmak büyük bir istek ve yetenek sorunudur. Bu bakımdan Esat Oktay yetenekli, istekli, çalışkandı. Bu sistemin aksatılmadan çalıştırılmasında Esat Oktay'ın kendisini katmasının küçümsenmeyecek payı var. Çok az subay, görevli, bu tempo ve enerjiyle kendini tümden katarak çalışabilir, kendini bu işe adayabilir ... Subaylar ve erler üzerinde güçlü bir denetim mekanizması var. Esat harıl harıl çalışıyor. Gecesini gündüzüne katıyor. Cezaevinden çıkmıyor. Askerler fantezilerini, yaratıcılıklarını konuşturuyor, tutuklular ellerinde birer kobay. Esat Oktay hepsini izliyor. Sonuçları olumsuz yönde tutuklular üzerinde etkili oluyorsa, onu değerlendirip genelleştiriyor ve tüm cezaevine uygulanıyor.
İşkenceci kişilikleri bakımından Esat'la Mamak Askeri Cezaevi Müdürü Raci Tetik'i kıyaslayacak olursak, hangisi daha baskın gelir?
Öncelikle bu işkencecileri, oluşturulan sistemin, kendilerini çevreleyen koşulların dışında ele almak doğru olmaz. Eğer Raci yaratılmış Diyarbakır cehennemine zebani olarak atansaydı oranın bir dişlisi, bir parçası olacaktı. Bir Esat kadar şevkli olmasa da, kendini tümden katmasa da aynı görevi üç aşağı beş yukarı yerine getirecekti.
Örneğin korkak, pısırık, beş para etmez üsteğmen A. Osman Aydın yaratılmış o sistemde bir "Fatih"ti... Raci Tetik'in eline su bile dökemez, ama yaptıkları, ettikleri onunkinden çok çok fazladır. Çünkü esas yaptıran, nicel veya nitel oranını belirleyen sistemin kendisidir. Esat'ı ortaya çıkaran, devletin Diyarbakır'a biçtiği roldü. Her şey mubah görülmüştü, her yetki verilmişti. Esat Oktay da yetkileri kullanıyordu. Mamak'a da aynı rol biçilseydi, Esat Oktaylar çıkardı. R. Tetik, "Esat Oktay" olurdu... Kişinin rolünü de küçümsememek gerekir. Kendisini katma durumu, işleyişi şöyle veya böyle etkiler... Ancak insanlığa karşı suç işlemiş işkenceciler arasında bir kıyaslamaya gidilmesini doğru görmüyorum. İşkenceci işkencecidir. Birinin daha az, diğerinin daha çok işkence yapması, onların niteliklerini değiştirmez. Toplum içindeki yerleri, kişilikleri, özellikleri, suçlan aynıdır, değişmez... Ama yine de diyebilirim ki, mevcut koşullarda Esat hepsini bastırır. Diyarbakır diğer cezaevlerinden amaç ve uygulamalar açısından ayrı, özel bir yere oturtuluyorsa, kuşkusuz bunun işleticisi Esat Oktay'ı da ayrı bir yere oturtmalıyız.